19 Mart 2020 Perşembe

Başkasının Hayelinde


"Başkasının hayalinde yaşanır mı?"Diye sordu genç adam.
Dinle!Başta sen kendi romanının kahramanımısın?Etrafına bir bak?Zaten başkasının hayalinde yaşamıyormusun?Mesela giydiğin giysiler,vazgeçemediğin aksesuarlar,çalıştığın iş,yaşadığın ev... Ağzındaki sigara,elindeki kafanı kaldıramadığın telefon…Bu şehir senin hayalin mi?bu kirli hava,her tarafın betonlarla kaplı olması?yirmiikinci katta bir hücre?evine almak zorunda hissettiğin yeni mobilyalar, yeni eşyalar,sana sürekli;tüket,harca,al diye fısıldayan diğer insanlar,cebindeki kağıt parçaları ve  plastik kart senin hayalin mi?....en pahalı marka gömleği,en akıllı telefonu alıp,yurtdışında en pahalı tatilde bir selfi çekip,en olup,hit olup ama zirvede yalnız kalmak mı senin hayalin? Cebinde son çıkmış telefon varken alo demekten çekindiğin dostların,herkesin bu kadar yakınken aynı zamanda uzak olması,iletişim araçları etrafı kaplamışken,iletişimin kendisinin olmadığı bir dünyamıydı hayalin?Şehrin tıkalı trafiğinde bunalarak evine zarzor dönerken,çuvalla para verip aldığın son model arabanla kaza geçirip ölmen senin hayalin olamaz değil mi?Apartman denilen hapishanelerde yaşamakmıydı hayalin?Komşuna iyi akşamlar demeye bile çekinen ama internette,sanal çevresinde ''Bay aforizma'' kılığıyla dolaşan bir sahte yüzmüydü hayalin?Aradığı cevapları,söylemlerin havada uçuştuğu,eylemlerin kısır kaldığı sosyal paylaşım sitesi adı altındaki network kanüllerinden almaya çalışan,içindeki boşluğun maddiyatla değil,maneviyatla alakalı olduğunu anlayamayan,sos mu yoksa sosyal mı olduğunu anlayamamış gençlermiydi hayalin?Tıklar aleminde bir tık mı kalmaktı hayalin?
Bilinçaltını boş şeylerle dolduran televizyon,internet,filmler,sanal gerçeklikler senin hayalinmiydi?Göremediğin bulanıklaştırılmış kutsallarmıydı hayalin?Senin hayalinmiydi tükettiklerinin seni tüketmesi?Tüm elektronik aletlerin yaydığı radyasyonlar,çocuğunun okulunun hemen yanına dikili bir baz istasyonu olması senin hayalinmiydi?Marketten aldığın raf ömrü bir yıl olan bisküvi,pet şişeden içtiğin su,tüm işlenmiş gıdalar,yemek için evine aldığın genetiği değiştirilmiş mısır ve tüm bunları bilinçsizce tüketmeyi bırakamayıp sağlığını kaybetmen senin hayalin olamazdı heralde?Senin hayalinmiydi bunca zararlı şeylerle insanları hasta edip sağlıkları ile oynamak?Senin hayalinmiydi insanları tedavi etmek yerine ilaçlara bağımlı kılmak?

Kutsalın üstünü örten arzu ve iştahlarmıydı hayalin.Alışkanlıklara teslim olup,boşvermişliğin akışında kaybolmakmıydı hayalin?Görevleri bir kenara atan arzu ve iştahlarmıydı hayalin?İnsanların boş yere ölmesi senin hayalin miydi? Daha çoğunu almak,daha güçlü olmak,hegomonya,ırkçılık,paylaşılamayan enerji kaynakları,göçler,açlık,zulüm savaşlar,kaos...Yapay sınırlar,yapay devletler,yapay demokrasiler,yapay seçimler,yapay medya,yapay gazeteciler,yapay örgütler,yapay savaşlar...Ve belki daha fazlası... bunlar sadece benim aklıma gelenler...senin hayalinmiydi böyle bir dünya?Tüm bunlar için,bunlar uğruna dünyanın enerjisini bitirmek.Senin hayalin miydi?

Demek ki yaşanıyormuş,başkasının hayalinde.Yaşıyormuşuz!Evet!Doğa'yı, doğasını ve inancını kaybeden insan başkasının hayalinde yaşar.''İnandığımız gibi yaşayamassak,yaşadığımız gibi inanmaya başlarız

9 Kasım 2018 Cuma

Engeller ve Cevaplar Üzerine

Bilmiyorum acaba doğru cevabın peşini bırakmamak lazım mı?Küçük bir engelle teslim olmamak o engelin doğru cevabını bulabilirsek bizi geliştirecek olan bir ödül olduğuna inanmaya çalışmışımdır hep.Belkide yanılıyorum bilmiyorum.Belkide her şeyin basit bir cevabı vardır.Küçük dediğin bu engele yığınca cevap çıkarmak o engeli devleştiriyormu?Şu geldi aklıma.Engellerle alay edelim,dedikodusunu yapalım, engelin sinirini bozalım.Belkide insanın aradığı cevap değildir orada bir engel olmadığını söyleyecek bir kişidir aradığı.Engel olmadığınıda biliyordur belkide.Duvarların dili olmadığını anlaması geç olmuştur sadece.Düşman algısı her zaman doğru olmayabilir,en büyük düşmanın ego denilmişti.

3 Ekim 2018 Çarşamba

The Wrestler (2008)







Eski ünü tükenmiş ve gün geçtikçe daha da tükenmekte olan bir amerikan güreşçisinin sade hikayesini izliyoruz. Daren Arenofsky sade bir hikayeyi belgesel sekanslarına rağmen hikayeye,kahramana,zamana ve mekana öylesine bir inançla bağlar ki bizi neredeyse filmi hayatımızdan bir parça gibi görürüz.Steadycam çekimlerle Randy'nin hayatı içerisinde bir belgesel kamerası gibi dolaşırız.Güreş salonunun atmosferini biletli bir seyirci gibi gözlemleriz.Tüm bu değişik temaların,sekansların izleyicide sarsıcı bir etki yaratmasının nedenlerinden birisi de kuşkusuz Arenofsky'nin kullandığı değişik kamera teknikleri.Takip sahnelerinin çekimi için kullandığı bu steadicam çekimler,karakterle birlikte filmin içine sürüklenmemize neden oluyor. Arenofsky'nin kamerası karakterlerin inançlarına,hayata bakış açılarına dalıp onların yaşadığı acıları,endişeleri,sevinçleri, bilhassa duygularını daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Ayrıca steadicam ile takip ettiğimiz bu karakterlerin, bir bilinmezliğe yolculuk edişine de heyecanla tanık oluyoruz. Steadycam çekimler ve bazı sahneler Dardenne kardeşlerin filmi (1999)Rosetta'ile bir bağlantı kurmayı arzu uyandırabilir sinama severlere.Rosetta filmi de sıradan bir hikayeyi sade bir anlatım tarzı ile seyirciye sunuyordu.Bana kalırsa Aronofsky'nin en başından beri arzusu,amacı Holywood'da bir Avrupa filmi yapmak.Bunun izlerini tüm filmlerinde görebilirsiniz.Ayrıca özel efektler, filmlerin inanılırlığını yitirdi diyorsanız Arenofsky'nin gözünden bir güreşçinin dünyasını ve oluşturduğu bu özel efektsiz yalın atmosferi görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

Kahramanımız sahne adıyla Randy (The Ram)çok sevmediği gerçek ismi ile de Robin Ramzinski. Randy seksenlerdeki şaşalı yıllarına geri dönebilmek için elinden geleni yapmaya çalışır.Peki neden Randy'nin hayatı kötüye gitmiştir?Eşi ve kızından ayrıdır,kirasını zar zor ödeyebildiği bir karavanda yaşamaktadır,eski ünü ve şöhreti kaybolmuştur,amerikan güreşinin popülerliği erime noktasındadır,güreş dışında ek iş olarak markette çalışmaktadır.Ve burada Aronofsky'nin sihiri devreye girer ve  filmi izlerken kahramanla öyle bir bağ kurmamızı sağlar ki adeta onu kendimiz olarak görürüz.Kaybeden tarafı tutma içgüdümüzle Randy'e adeta sarılırız,hem kendine hem hikayesine.Nette bir yerde gördüğüm şu söz aklıma geldi.Ayağıma takılan taşların hepsini ben dizmiş olamam.Ve Ayn Rand'ın bir sözü;''En büyük suç hakedilmeyen suçu kabul etmekdir.'' ve böyle bir şey kendinize olan güveninizi kırar.Tam bu noktadadır Randy,kendi özbenliğini korumakla,suçluluk duyguları arasında sıkışmıştır.

Burada Aronofsky'nin kullandığı teolojik sembollere yüksek anlamlar,altmetinler açmaya çalışmayacağım çünkü filmde kullandığı teolojik sembolleri kahramanla özdeşleştirmemiz için kullandığını sanmıyorum.Evet Randy'i İsa yerine koyuyor ama ''İsa mı?bak!işte buda benim İsam'' der gibi.Dahası Aronofsky burada Randy'i bir antikahraman olarak kullanıyor.Randy peşinden gidilmesi uygun biri değildir.Örnek alınabilecek biri değildir.Kızı ile olan randevusuna uyuşturucu alıp felekten bir gece çaldığı için gelmeyi unutup kaçıran Randy'e Hz.İsa olarak inanmamız biraz ironik olur heralde.Peki Aronofsky bize ne anlatmaya çalışıyor bu filmle?Mümkün olana duyulan bu lanetli iştahtan doğan başka raslantısallık veya kader yoktur.Kurtuluşumuz için gerekli olanlar teoriler,öğretiler,her ne kadar hemen yanı başımızda olsada iyi ya da kötü arasındaki seçimlerimiz daha önceden belirlenmiş bir çizgide ilerleyebilir.Yanlış hayat doğru yaşanmaz de su testisi su yolunda kırılır de ne derseniz deyin...Aronofsky olağan dışı hiç bir süprize yer vermediği bu hikayede hayatın gerçeklerini yüzümüze tokat gibi vurmak istemiş.Seyirciyi öyle olmaması gerekirdi dedirtme .Randy kalp krizinden sonra çıkmaması gereken bir maça çıkıyor ve ringde Randy atlayışıyla kapanış?Ve Son?Randy öldü mü? Bilmiyoruz.Gerçeklerin gözyaşları vardır.Hayal kırıklığı gerçekliğin başlangıcıdır. Acıtabilir, üzülebilir, hatta bir süre için bunaltabilir, ama bir aldanışın ölümünden başka bir şey değildir.Bu son değil, başlangıçtır.Bir hikâyenin en büyük isteği,amacı kendine ait bir kavramla bir mit yaratmaktır.Ve bunu fazlasıyla yapıyor Aronofsky The Wrestler'da.Büyük bir anlatı,kendisini anlamaya mahkûm eder.2018 den beri bu yazıyı düzenlemeye çalışıyorum.Bu film beni kendisini anlamaya mahkum etti.Sizi edebilir mi?Bilmiyorum.İzleyin görün.

O YOKSA HERŞEY CANSIZ

bir tek o can yok...            herşey cansız....