3 Ekim 2022 Pazartesi

9 Şubat 2022 Çarşamba

ŞEYTAN VE ÜÇ DERVİŞ

Şeytan üç dervişe göründü ve şöyle dedi: Size geçmişten bir şeyi değiştirme gücü versem neyi değiştirirdiniz? İçlerinden ilki, hiç düşünmeden cesurca cevap verdi: "İnsanlık Tanrı'dan yüz çevirmesin diye, Adem ve Havva'yı günaha düşürmeni engellerdim."dedi.İkincisi, kalbi merhametle dolu olan derviş dedi ki: "Ben seni Allah'a yüz çevirmekten ve kendini ebediyen mahkûm etmekten alıkoyardım." Üçüncüsü önce  göğe ardından dervişlere baktı,ardından dizlerinin üzerine çöktü ve şeytana cevap vermek yerine ellerini açıp dua etti: "Tanrım, beni olabilecek olan ve olmamış olan şeyin iştahından koru." Kısık bir çığlıkla birlikte acıyla titreyen şeytan ortadan kayboldu.Diğer iki derviş şaşırarak ona: "Bizi affet pirim!bu kerametin imtihanı nedir bize de anlat,bilmek isteriz " Derviş cevap verdi:




 "Birincisi: Düşmanla asla diyalog kurmamalıyız. İkincisi: Dünyada kimse geçmişi değiştirme gücüne sahip olamaz. Üçüncüsü: Şeytan'ın meramı, erdemimizi kanıtlamak değil, bizi geçmişin parmaklıkları arkasına sıkıştırarak, Allah'ın bize lütfunu verdiği ve iradesini yerine getirmek için onunla işbirliği yapabileceğimiz tek zamanı, şimdiyi ihmal etmemizdir..Tüm iblisler arasında, insanları en çok tuzağa düşüren ve mutlu olmalarını engelleyen şey, olabilecek olan ve olmamış olanın iştahıdır.Eksikler fazlalar düzeltmeler sadece Allah'ın tasarrufundadır.Bizim gördüklerimiz insan zihninin nazarıdır.Geçmiş Allah'ın Rahmetine, gelecek ise O'nun takdirine bırakılmıştır. Sadece şimdi bizim elimizdedir."Bugüne inan" ... Allah sizi korur ve kollar!!

5 Şubat 2022 Cumartesi

Harvey (1950)

"Yaşamsal iki edim vardır; bilgi ve sevecenlik."
Giordano Bruno,Küllerin Şöleni

Harvey,kahramanımız Elwood P.Dowd'na ve sadece kendi istediği kişilere gözüken tavşan şeklinde poolka denilen mitolojik bir varlıktır.Elwood P.Dowd (James Stewart)içinde daima,her konuştuğu insana kartvizitini verme,onlara içki ısmarlama ve onları evine yemeğe davet etme gibi sonsuz iyilik dolu istekler taşıyan, altın kalpli, kibar ve nazik bir beyefendidir sadece.😇
Zeki bir insan olmak mı yoksa iyi bir insan olmak mı?
Ve Elwood bunu şöyle yanıtlıyor filmde;
-yıllar önce annem bana dedi ki:
-"bu dünyada Elwood, ya çok zeki ya da çok cana yakın olmalısın."
-ben yıllarca zekiydim ama cana yakınlığı tavsiye ederim.


İyi bir insan olarak Elwood bundan hiç zarar görmez ve dahası gizli bir güç tarafındanda (Harvey 🤍) kollanmaktadır.İyilik ve zekâ bu kavramların üzerine düşündürmeye çalışıyor bizi hikâye.Ve bu iki kavram üzerinde gerçekten çok az düşündüğümüzü ve tam olarak bilmediğiniz bir şeyler daha olduğunu anlatmaya çalışıyor hikaye bize.Sağduyu-ödül,      kurnazlık ve ceza bu kavramlar arasındaki gizli trikotajı ören o gizli gücü bir bardak soğuk limonata tadında bize anlatmaya çalışıyor hikâye.Ve bunuda Harvey adında kendi küçük tatlı mitini büyütmeye çalışarak yapıyor.Pardon Harvey'e küçük diyemeyiz özür dilerim.Harvey'e ayıp etmiş oluruz.Harvey,6 feet 3 buçuk inch uzunluğunda konuşan bir tavşan.

Şimdi gelin zeka kavramı üzerine biraz düşünelim."Zekâ her şeye yarar, hiçbir şeye yetmez."Henri-Frédéric Amiel'den bir alıntı.Bu önermeyi somut bir örnekle kendi anladığım kadarıyla açmaya çalışacağım.Hayatta herkesin başına gelmiş komik bir aksaklıktan bahsedeceğim.Dar bir yolda karşıdan gelene yol vermek isterken oda size yol vermeye çalışırken siz sağa çekilince oda yol verme dürtüsüyle tekrar önünüze çıkar sonra sola yönelince yine önünüze çıkar,kısa bir an kimin kime yol vereceğini bulamayız.Yaşadığımız o komik aksaklığı hatırlayalım.Amiel bu önermede belkide bunu anlatmak istemiştir."Zekâ her şeye yarar, hiçbir şeye yetmez."Mesala bir insana basitçe yol vermeye yetmeyebilir bazen.Birbirimize yol veremedik ve üstüne dönüp içimizden birbirimize küfürleştik sonrasında doğan o negatif reaksiyon kimin işine yarıyor.İkimize de yaramadığı kesin.Ama ya  bunu komik bulup tatlı bir tebessümle birbirimize gülümsersek.Hikaye burada bunu anlatıyor,sizi nefrete veya sağduyuya sürükleyen gizli bir güç olduğundan bahsediyor. Ve yine Henri-Frédéric Amiel'den bir alıntıyla bitirmek istiyorum. ''Bilgelik, hem cinnete hem de sağduyuya üstün gelmek ve kişinin kendini evrensel yanılgıya aldanmadan ödünç vermesidir."

5 Haziran 2020 Cuma

Evde Tek Başına (Home Alone)




Her çocuğun evi ele geçirme ve kendi macerasının kahramanı olma hayali vardır.Her çocuk kendini biraz yetişkin zanneder.Hayalleri ve umutları çok diridir.Kevin yeni doğmuş bir köpek gibi hayat dolu ve yeni doğmuş bir ceylan gibi yürümeye hazırdır.Eğer izin verilirse hemen büyüyüp hayata atılabilir,alacağı yetişkin rolünden hayata devam edebilir.Tek sorunu anlaşamadığı kardeşleri ve onu çoçuk olarak gören annesiyle babasısıdır.Akıl almaz bir şekilde dileği gerçekleşir ve ailesinden kurtulur.Ve daha sonra yavaş yavaş bunun hiçde kolay bir şey olmadığını anlayacaktır. Ezilmiş, başıboş dolaşan ve dehşete düşen vahşi bir yaratık gibi hayatta kalmak için içgüdülerine sarılır.Ve artık Kevin bir Ninja Kaplumbağa gibi kendine bakmak ve Road Runner gibi hırsızları haklamak zorundadır.Kevin’ın karikatürize edilmiş bir Munch resmi gibi yanaklarına sarılmış elleriyle çığlık attığı banyodaki sahneyi gizli bir detay olarak bulabilirsiniz.

John Hughes Time ile yaptığı röportajda "Tatile gidiyordum ve unutmak istemediğim her şeyin bir listesini yapıyordum.Çocuklarımı unutmasam iyi olur diye düşündüm.Ya on yaşındaki oğlumu evde bırakırsam? Ne yapardı? Diye düşündüm."John Hughes için uçakta aklına düşen öylesine,sıradan bir fikirdi.Filmin yönetmenliğini yapmaz.Filmi devreder.Sinopsisle sadece senaryoda gözükür.İyi ki de yapmaz.Böylelikle ortaya rastlantısal bir şekilde çok güzel bir casting çıkar.

.

19 Mart 2020 Perşembe

Başkasının Hayelinde


"Başkasının hayalinde yaşanır mı?"Diye sordu genç adam.
Dinle!Başta sen kendi romanının kahramanımısın?Etrafına bir bak?Zaten başkasının hayalinde yaşamıyormusun?Mesela giydiğin giysiler,vazgeçemediğin aksesuarlar,çalıştığın iş,yaşadığın ev... Ağzındaki sigara,elindeki kafanı kaldıramadığın telefon…Bu şehir senin hayalin mi?bu kirli hava,her tarafın betonlarla kaplı olması?yirmiikinci katta bir hücre?evine almak zorunda hissettiğin yeni mobilyalar, yeni eşyalar,sana sürekli;tüket,harca,al diye fısıldayan diğer insanlar,cebindeki kağıt parçaları ve  plastik kart senin hayalin mi?....en pahalı marka gömleği,en akıllı telefonu alıp,yurtdışında en pahalı tatilde bir selfi çekip,en olup,hit olup ama zirvede yalnız kalmak mı senin hayalin? Cebinde son çıkmış telefon varken alo demekten çekindiğin dostların,herkesin bu kadar yakınken aynı zamanda uzak olması,iletişim araçları etrafı kaplamışken,iletişimin kendisinin olmadığı bir dünyamıydı hayalin?Şehrin tıkalı trafiğinde bunalarak evine zarzor dönerken,çuvalla para verip aldığın son model arabanla kaza geçirip ölmen senin hayalin olamaz değil mi?Apartman denilen hapishanelerde yaşamakmıydı hayalin?Komşuna iyi akşamlar demeye bile çekinen ama internette,sanal çevresinde ''Bay aforizma'' kılığıyla dolaşan bir sahte yüzmüydü hayalin?Aradığı cevapları,söylemlerin havada uçuştuğu,eylemlerin kısır kaldığı sosyal paylaşım sitesi adı altındaki network kanüllerinden almaya çalışan,içindeki boşluğun maddiyatla değil,maneviyatla alakalı olduğunu anlayamayan,sos mu yoksa sosyal mı olduğunu anlayamamış gençlermiydi hayalin?Tıklar aleminde bir tık mı kalmaktı hayalin?
Bilinçaltını boş şeylerle dolduran televizyon,internet,filmler,sanal gerçeklikler senin hayalinmiydi?Göremediğin bulanıklaştırılmış kutsallarmıydı hayalin?Senin hayalinmiydi tükettiklerinin seni tüketmesi?Tüm elektronik aletlerin yaydığı radyasyonlar,çocuğunun okulunun hemen yanına dikili bir baz istasyonu olması senin hayalinmiydi?Marketten aldığın raf ömrü bir yıl olan bisküvi,pet şişeden içtiğin su,tüm işlenmiş gıdalar,yemek için evine aldığın genetiği değiştirilmiş mısır ve tüm bunları bilinçsizce tüketmeyi bırakamayıp sağlığını kaybetmen senin hayalin olamazdı heralde?Senin hayalinmiydi bunca zararlı şeylerle insanları hasta edip sağlıkları ile oynamak?Senin hayalinmiydi insanları tedavi etmek yerine ilaçlara bağımlı kılmak?

Kutsalın üstünü örten arzu ve iştahlarmıydı hayalin.Alışkanlıklara teslim olup,boşvermişliğin akışında kaybolmakmıydı hayalin?Görevleri bir kenara atan arzu ve iştahlarmıydı hayalin?İnsanların boş yere ölmesi senin hayalin miydi? Daha çoğunu almak,daha güçlü olmak,hegomonya,ırkçılık,paylaşılamayan enerji kaynakları,göçler,açlık,zulüm savaşlar,kaos...Yapay sınırlar,yapay devletler,yapay demokrasiler,yapay seçimler,yapay medya,yapay gazeteciler,yapay örgütler,yapay savaşlar...Ve belki daha fazlası... bunlar sadece benim aklıma gelenler...senin hayalinmiydi böyle bir dünya?Tüm bunlar için,bunlar uğruna dünyanın enerjisini bitirmek.Senin hayalin miydi?

Demek ki yaşanıyormuş,başkasının hayalinde.Yaşıyormuşuz!Evet!Doğa'yı, doğasını ve inancını kaybeden insan başkasının hayalinde yaşar.''İnandığımız gibi yaşayamassak,yaşadığımız gibi inanmaya başlarız

9 Kasım 2018 Cuma

Engeller ve Cevaplar Üzerine

Bilmiyorum acaba doğru cevabın peşini bırakmamak lazım mı?Küçük bir engelle teslim olmamak o engelin doğru cevabını bulabilirsek bizi geliştirecek olan bir ödül olduğuna inanmaya çalışmışımdır hep.Belkide yanılıyorum bilmiyorum.Belkide her şeyin basit bir cevabı vardır.Küçük dediğin bu engele yığınca cevap çıkarmak o engeli devleştiriyormu?Şu geldi aklıma.Engellerle alay edelim,dedikodusunu yapalım, engelin sinirini bozalım.Belkide insanın aradığı cevap değildir orada bir engel olmadığını söyleyecek bir kişidir aradığı.Engel olmadığınıda biliyordur belkide.Duvarların dili olmadığını anlaması geç olmuştur sadece.Düşman algısı her zaman doğru olmayabilir,en büyük düşmanın ego denilmişti.

3 Ekim 2018 Çarşamba

The Wrestler (2008)







Eski ünü tükenmiş ve gün geçtikçe daha da tükenmekte olan bir amerikan güreşçisinin sade hikayesini izliyoruz. Daren Arenofsky sade bir hikayeyi belgesel sekanslarına rağmen hikayeye,kahramana,zamana ve mekana öylesine bir inançla bağlar ki bizi neredeyse filmi hayatımızdan bir parça gibi görürüz.Steadycam çekimlerle Randy'nin hayatı içerisinde bir belgesel kamerası gibi dolaşırız.Güreş salonunun atmosferini biletli bir seyirci gibi gözlemleriz.Tüm bu değişik temaların,sekansların izleyicide sarsıcı bir etki yaratmasının nedenlerinden birisi de kuşkusuz Arenofsky'nin kullandığı değişik kamera teknikleri.Takip sahnelerinin çekimi için kullandığı bu steadicam çekimler,karakterle birlikte filmin içine sürüklenmemize neden oluyor. Arenofsky'nin kamerası karakterlerin inançlarına,hayata bakış açılarına dalıp onların yaşadığı acıları,endişeleri,sevinçleri, bilhassa duygularını daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Ayrıca steadicam ile takip ettiğimiz bu karakterlerin, bir bilinmezliğe yolculuk edişine de heyecanla tanık oluyoruz. Steadycam çekimler ve bazı sahneler Dardenne kardeşlerin filmi (1999)Rosetta'ile bir bağlantı kurmayı arzu uyandırabilir sinama severlere.Rosetta filmi de sıradan bir hikayeyi sade bir anlatım tarzı ile seyirciye sunuyordu.Bana kalırsa Aronofsky'nin en başından beri arzusu,amacı Holywood'da bir Avrupa filmi yapmak.Bunun izlerini tüm filmlerinde görebilirsiniz.Ayrıca özel efektler, filmlerin inanılırlığını yitirdi diyorsanız Arenofsky'nin gözünden bir güreşçinin dünyasını ve oluşturduğu bu özel efektsiz yalın atmosferi görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

Kahramanımız sahne adıyla Randy (The Ram)çok sevmediği gerçek ismi ile de Robin Ramzinski. Randy seksenlerdeki şaşalı yıllarına geri dönebilmek için elinden geleni yapmaya çalışır.Peki neden Randy'nin hayatı kötüye gitmiştir?Eşi ve kızından ayrıdır,kirasını zar zor ödeyebildiği bir karavanda yaşamaktadır,eski ünü ve şöhreti kaybolmuştur,amerikan güreşinin popülerliği erime noktasındadır,güreş dışında ek iş olarak markette çalışmaktadır.Ve burada Aronofsky'nin sihiri devreye girer ve  filmi izlerken kahramanla öyle bir bağ kurmamızı sağlar ki adeta onu kendimiz olarak görürüz.Kaybeden tarafı tutma içgüdümüzle Randy'e adeta sarılırız,hem kendine hem hikayesine.Nette bir yerde gördüğüm şu söz aklıma geldi.Ayağıma takılan taşların hepsini ben dizmiş olamam.Ve Ayn Rand'ın bir sözü;''En büyük suç hakedilmeyen suçu kabul etmekdir.'' ve böyle bir şey kendinize olan güveninizi kırar.Tam bu noktadadır Randy,kendi özbenliğini korumakla,suçluluk duyguları arasında sıkışmıştır.

Burada Aronofsky'nin kullandığı teolojik sembollere yüksek anlamlar,altmetinler açmaya çalışmayacağım çünkü filmde kullandığı teolojik sembolleri kahramanla özdeşleştirmemiz için kullandığını sanmıyorum.Evet Randy'i İsa yerine koyuyor ama ''İsa mı?bak!işte buda benim İsam'' der gibi.Dahası Aronofsky burada Randy'i bir antikahraman olarak kullanıyor.Randy peşinden gidilmesi uygun biri değildir.Örnek alınabilecek biri değildir.Kızı ile olan randevusuna uyuşturucu alıp felekten bir gece çaldığı için gelmeyi unutup kaçıran Randy'e Hz.İsa olarak inanmamız biraz ironik olur heralde.Peki Aronofsky bize ne anlatmaya çalışıyor bu filmle?Mümkün olana duyulan bu lanetli iştahtan doğan başka raslantısallık veya kader yoktur.Kurtuluşumuz için gerekli olanlar teoriler,öğretiler,her ne kadar hemen yanı başımızda olsada iyi ya da kötü arasındaki seçimlerimiz daha önceden belirlenmiş bir çizgide ilerleyebilir.Yanlış hayat doğru yaşanmaz de su testisi su yolunda kırılır de ne derseniz deyin...Aronofsky olağan dışı hiç bir süprize yer vermediği bu hikayede hayatın gerçeklerini yüzümüze tokat gibi vurmak istemiş.Seyirciyi öyle olmaması gerekirdi dedirtme .Randy kalp krizinden sonra çıkmaması gereken bir maça çıkıyor ve ringde Randy atlayışıyla kapanış?Ve Son?Randy öldü mü? Bilmiyoruz.Gerçeklerin gözyaşları vardır.Hayal kırıklığı gerçekliğin başlangıcıdır. Acıtabilir, üzülebilir, hatta bir süre için bunaltabilir, ama bir aldanışın ölümünden başka bir şey değildir.Bu son değil, başlangıçtır.Bir hikâyenin en büyük isteği,amacı kendine ait bir kavramla bir mit yaratmaktır.Ve bunu fazlasıyla yapıyor Aronofsky The Wrestler'da.Büyük bir anlatı,kendisini anlamaya mahkûm eder.2018 den beri bu yazıyı düzenlemeye çalışıyorum.Bu film beni kendisini anlamaya mahkum etti.Sizi edebilir mi?Bilmiyorum.İzleyin görün.

O YOKSA HERŞEY CANSIZ

bir tek o can yok...            herşey cansız....